Karadeniz Turu

tanerkandemir
39 dakikalık okuma

Eşsiz manzaraları, hırçın denizi, göz alabildiğince yeşili ile tüm Karadeniz’i boydan boya gezdim.

Uzun süredir yapmayı planladığım Karadeniz turunu nihayet bu yazın son günlerinde gerçekleştirebildim. Bir Karadenizli olarak, Karadeniz’de sadece 11 yıl yaşadığım için gezemediğim çok fazla noktası vardı kuzey kıyılarının. Bayram tatili, 30 Ağustos, hafta sonları vs.. derken, 15 günlük uzunca bir tatil fırsatı buldum ve en batı kıyıdan başlayarak, Gürcistan sınırına kadar Karadeniz’i kat ettim. Bu yazı, nerelere gittim, nasıl gittim, neler yedim-içtim, nerelerde kaldım vs.. gibi birçok soruya cevap verecek ve gittiğim yerleri puanladığım bir rehber niteliğinde olacak. Rehber diyorum, çünkü sosyal medyada paylaştığımız fotoğraflar vs. çok fazla bilgi veremiyor. Benzer rota çizmek isteyenlere yardımcı olabileceğini düşündüğüm için derli-toplu bir yazı hazırlamak istedim. Genelde fotoğraf ağırlıklı, arada kısa bilgilendirmelerin olduğu bir yazı bekliyor bizi. Hadi bakalım.

Karadeniz coğrafyası itibari ile 3’e ayrıldığı için, bende yazıyı 3’e böleceğim. İstediğiniz kısma atlamakta özgürsünüz 🙂 Orta Karadeniz kısmı biraz kısa oldu. Batı ve Doğu’da ise fotoğraflar ve gezilen yerler çokça yer alıyor. Ayrıca tüm gezimin toplu bir rotası şurada mevcut: Karadeniz Turu Rotam

Batı Karadeniz

Orta Karadeniz

Doğu Karadeniz

Özet


Maşukiye (7/10)

Sabah erken saatlerde çıktığımız yolda, ilk durak kahvaltı için Maşukiye oluyor. Maşukiye İstanbul’dan çıkanların kahvaltı için sıklıkla uğradığı bir nokta. Buradaki kahvaltı mekânlarında hafta sonu genelde serpme kahvaltı olmuyor. Açık büfe olduğu zaman kalite düşüyor. O yüzden tavsiyem mümkün olduğunca serpme kahvaltı veren bir yer bulmak. Pınar Alabalık bu konuda son derece iyi. Servisi, konumu, lezzetli kahvaltılıkları ile favorilerimden. Ayrıca Maşukiye’de ATV turuna katılmak ve yakınında yer alan Sapanca Gölü’ne gitmekte mümkün.

 

Batı Karadeniz

Düzce

Efteni Gölü (2/10)

Pek belli olmasa da, aslında orası bir göl. Efteni Gölü.

Kahvaltı sonrası ilk olarak Efteni Gölü’ne uğruyoruz. Ağustos sonunda buraya gittiğimiz için, kuru bir göl ile karşı karşıyayız. Yemyeşil görülen bu alan, aslında masmavi olmalı. Son derece bakımsız kalmış ayrıca. Tüm gezi boyunca, en fazla hayal kırıklığı yaşadığım yerlerden birisi burası oldu.

Aydınpınar Şelalesi (6/10)

Aydınpınar Şelalesi’ne giden yol son derece keyifli

Aydınpınar Şelalesi planlarda olmayan, yol üzerinde 2 km. tabelasını görünce uğradığımız bir yer. Giriş kısmı ve mesire alanları yapım aşamasında idi gittiğimizde. Yaklaşık 10 dakikalık yürüyüşün ardından, ufak bir şelale ile karşılaşıyoruz. Şelaleye giden yol ise son derece güzel bir yürüyüş rotası.

Aydınpınar Şelalesi

Fakıllı Mağarası (4/10)

Sonraki durak, Fakıllı Mağarası. Buraya giriş 3 TL. Ama pek bir numarası yok. Gitmeye değmeyecek yerlerden birisi.

Aktaş Şelalesi (7/10)

Aktaş Şelalesi’ne giden yol

Akçakoca’da çok sayıda şelale var. Karadeniz’de bu kadar fazla şelalenin olduğunu bilmiyordum. Sonraki durağımız Aktaş Şelalesi oldu. Buraya giden yol biraz zorlu. Kime sorsan, hangi tabelaya baksan 2 km. diyor. Ama o 2 km. bir türlü bitmiyor. Son 2 km. sapağından sonra yaklaşık yarım saat yol aldık 🙂 Şelaleye gitmeden önceki son noktada konaklayabileceğiniz ve yiyecek bir şeyler satın alabileceğiniz bir işletme var. Ayrıca otopark ücreti de alıyor: 10 TL. Otoparktan şelaleye giden yol biraz uzun, yarım saat sürüyor. Son kısımlarında bir miktar suya girmek gerekiyor, sandalet iyi bir tercih. Şelalenin olduğu bölge ise suyun ve rüzgârın etkisi ile son derece soğuk. Uzun süre kalmak pek mümkün değil. Buna rağmen son derece hoşumuza giden bir yer oldu Aktaş Şelalesi.

Aktaş Şelalesi ve çevresi oldukça soğuk ve rüzgarlı

Kurugöl Kanyonu (6/10)

Daha ilk günden son derece fazla gezmemize rağmen, Kurugöl Kanyonu tabelasını görünce direksiyonu oraya doğru kırdık. Buraya gitmek biraz macera işi idi. Çünkü gittiğimizde hava kararmak üzereydi. Köylülerin “dikkatli olun” uyarıları eşliğinde kanyona doğru hızla yol aldık. Patika yolun sonuna doğru kanyon başlıyor. Kanyonu zaman zaman halatlar ile aşmak gerekiyor. Kanyonun sonunda ise bir şelale var. Açıkçası karanlıktan ve yoldan dolayı hafiften korktuğumuz bir yol olmasına rağmen, “iyi ki gitmişiz” dediğimiz bir yer oldu Kurugöl Kanyonu.

Kurugöl Kanyonu sonunda yer alan şelale

Akçakoca (7/10)

Akşam yemeği için Akçakoca sahil kısmına doğru yol aldık. Yemek ardından biraz sahilde dolaştık. Akçakoca merkez küçük bir sahil kasabası şeklinde. Güzel yürüyüş noktaları var. Tabii Karadeniz hırçın. Rüzgar çok.

Ceneviz Kalesi (?/10)

Hazır Akçakoca’ya kadar gelmişken, Ceneviz Kalesi’ne de uğrayalım dedik. Ama kale bizim gittiğimiz dönemde restorasyonda olduğu için hiçbir türlü kaleyi göremedik.

Zonguldak

Ereğli (8/10)

Geceyi geçirmek üzere Zonguldak Ereğli’ye geçiyoruz. Bu gece konaklama için planımız çadır kurmak. Deniz kenarında bir noktada çadırımızı kurarak geceyi geçiriyoruz. İlk gün son derece yorucu oldu bizim için.

Sabah ilk iş Ereğli sahil kısmını turluyoruz. Karadeniz’in incisi bir yer burası. Ereğli yaşanacak şehirlerden birisi, bu kesin!

Cehennemağzı Mağaraları (6/10)

Cehennemağzı Mağaraları’nın yapısı etkileyici

Sahil gezisinin ardından Cehennemağzı Mağaraları’nın olduğu bölgeye doğru yol aldık. Buraya giriş 5 TL. Mağaraların yapısı ve akustiği son derece hoş. Ereğli’ye kadar gitmişken buraya uğramamak olmaz. Mağara çıkışında hediyelik eşya satan dükkanlar var. Çok güzel çalışmaları var. Hayran oldum resmen!

Cehennemağzı Mağaraları’nın çıkışında güzel sanatsal eserler satılıyor

Oldukça güzel bir çalışma. Ücreti 1000 TL idi 🙂

Balı Köyü (9/10)

Balı köyünden ziyade, buradaki Can Balı Köy Kahvaltısı mekanında yaptığımız kahvaltı enfesti! Her şey inanılmaz lezzetli geldi. Ayrıca manzarası da oldukça güzeldi. Saatlerce kahvaltı yapılabilir burada 🙂 Fiyatlarda uygun. 3 kişi toplam 90 TL’ye mükemmel bir kahvaltı yaptık.

Balı Köyü’nde kahvaltı yaptığımız yerin manzarası

Zonguldak Merkez (5/10)

Yol üzerinde olmasından ve kısa bir mola vermek amacı ile Zonguldak Merkez’e uğruyoruz. Burası son derece sakin bir yer. Sokaklarda neredeyse insan yok. Garip bir durum ama anlam veremedik buna.

Maden Müzesi (6/10)

Zonguldak’a kadar gelmişken, Maden Müzesi’ne gidelim diyoruz. Buraya ulaşım konusunda ufak bir problem yaşıyoruz. Çünkü navigasyonlarda gösterilen hiçbir nokta tam olarak burayı göstermiyor. Müzeye giriş ücretsiz. Türkiye’nin Madencilik ile ilgili tarihini an ve an yaşatıyor müze. Gitmişken uğranması gereken noktalardan.

Gökgöl Mağarası (9/10)

Gökgöl Mağarası hafif soğuk. Çokça sarkıt-dikit yer alıyor.

Sonraki durağımız Gökgöl Mağarası. Burası bugüne kadar gittiğim en güzel mağara. Mağaranın ışıklandırması, yürüyüş yolu son derece güzel bir şekilde yapılmış. Sarkıtlar ve dikitlere yansıyan ışıklar ile bir görsel şölen yaratılmış. Mağaranın içi hafif soğuk. Gidiş-geliş toplamda 1 saati bulabiliyor. Fakat buna kesinlikle değer. Giriş 5 TL.

Gökgöl Mağarası’nda ışıklandırmalar muazzam

Karabük

Kristal Cam Teras (7/10)

Safranbolu merkeze uğramadan, doğrudan tepeye doğru çıktık. Kristal Cam Teras fotoğraf çekmek ve aşağıdaki Tokatlı Kanyonu’nu seyretmek için son derece güzel bir yer. Terasa giriş 4 TL. Otopark 3 TL.

Safranbolu’daki Kristal Cam Teras, fotoğraf çektirmek ve manzarayı izlemek için güzel bir yer 🙂

Tokatlı Kanyonu (8/10)

Cam terasın hemen alt kısmında Tokatlı Kanyonu’na giriş var. Ücreti 3 TL. Kanyonun yolu oldukça güzel. Kanyon içerisinde işletmeler yer alıyor. Buralarda mola vermek mümkün. Kanyonun sonuna kadar gidildiğinde, 45 dakikada Eski Safranbolu Evleri’ne ulaşılabiliyor.

Safranbolu Merkez (5/10)

Kanyon sonrası Safranbolu Merkez’e inerek, Eski Safranbolu Evleri’nin olduğu bölgede gezintiye çıktık. Burası hafiften hayal kırıklığı yarattı. Aşırı bir kalabalık var. Her şey ticarete dönmüş. Neyse ki güzel Safranbolu lokumlarından bulabiliyoruz ve yolumuza devam ediyoruz.

Safranbolu Merkez’de yer alan tarihi çarşıdan bir kare

Bartın

Bartın Merkez (5/10)

Safranbolu sonrası akşam yemeği ve arkadaşımız ile buluşmak üzere Bartın Merkez’e doğru yol alıyoruz. Safranbolu ile Bartın arasındaki yolun efsane güzel bir yol olduğunu söylemeden geçemeyeceğim. Ağaçlar doğal bir tünel meydana getiriyor burada. Bu yolu gündüz gözüyle tekrar tekrar gitmek gerekiyor. Bartın Merkez oldukça küçük bir yer. Sanırım Türkiye’nin en küçük illerinden birisi.

Amasra (7/10)

Gece konaklamak için Amasra’ya geçiyoruz. Konaklama bu sefer otelde.

Barış Akarsu’nun memleketi Amasra’daki heykeli

Geçen 2 günün hafif yorgunluğundan dolayı, ertesi günün bir bölümünü Amasra’da geçiriyoruz. Amasra en güzel sahil kasabalarımızdan birisi. Çok fazla turist çekiyor. Hafta içi burada olduğumuz için kısmen rahat geziyoruz. Ama hafta sonu ve yoğun dönemi gözümüzde canlandırmak zor değil.

Kafa dinlemek için güzel bir yer Amasra.

Amasra’nın ballı-yoğurtlu tatlısını meşhur diyorlar. En güzel yerde yedik bunu. Ama pek beğenmedik. Hatta hiç. Tavsiye etmem.

Tepelerden Amasra’yı izlemeyi ihmal etmedik.

Çakraz Plajı (6/10)

Öğle yemeğinin ardından Amasra Merkez’den ayrıldık. Yol üzerinde Çakraz Plajı’na rastladık ve buraya uğradık. Bölge insanının tercih ettiği bir yer burası. Çok kalabalık olmasa da, ilerleyen zamanlarda popülaritesi artacak gibi görünüyor.

Çakraz Plajı’nda ufak bir kare.

Kastamonu

Gökçekale Plajı (9/10)

Kastamonu’ya doğru sahil yolunda ilerliyoruz. Bu yolun keyifli olacağını düşünmüştük, ama öyle olmadı. Yol denizden uzak, tek şerit, inişli-çıkışlı. Bir an önce ana yola gitmek için sapak arar iken, yol kenarında 15 kadar aracın park yaptığı bir yer gördük. Gökçekale tableasını görünce, deniz malzemelerimizi alıp, ağaçların arasına daldık. 5-10 dakikalık patika yolun ardından mükemmel bir denize ulaştık. O kadar güzel bir denizdi ki bu, Fethiye’ye aşık olan beni bile mest etti. Deniz neredeyse dalgasız. Metrelerce gitsen bile çok derinleşmiyor. Su hep ılık. Kum son derece güzel ve dibe doğru asla çekmiyor. Kıyılar son derece güzel.

Gökçekale Plajı’nda muhteşem gün batımı oldukça güzel bir manzara oluşuyor.

Saklı koylarımızdan Gökçekale Plajı’nda 1-2 saat geçiriyor ve yeterince deşarj oluyoruz.

Kastamonu Merkez (6/10)

Kastamonu Merkez’e akşam yemeği için uğruyoruz. Daha önce Kastamonu’yu ziyaret ettiğim için, burada uzun süre kalmadık. Hedefimiz Sinop’a ulaşmak.

Bu noktada Batı Karadeniz sona eriyor. Orta Karadeniz’e hızlı bir geçiş yapıyoruz.

 

Orta Karadeniz

Sinop

Geceyi Sinop’ta otelde konaklayarak geçiriyoruz. Sinop benim hep gitmek istediğim bir yerdi. Şehir deniz kenarında kurulmuş. İlk izlenimler son derece olumlu oldu benim için.

İnceburun (8/10)

Türkiye’nin en kuzeydeki kara noktası burası.

Sinop İnceburun Türkiye’nin en kuzey ucu. Daha önce Türkiye’nin en batısına (Gökçeada’daki bir koy) gitmiştim. Şimdi de en kuzeye ayak bastım. İnceburun’a giden yol zaman zaman kötü olabiliyor. Ama uzun değil. İnceburun ise aşırı derece rüzgârlı bir yer. Tüm Karadeniz’in rüzgarı burada birikmiş sanki. Fotoğraf çektirmek son derece zor. Deniz dalgalı. Burada ufakta bir işletme var. Çay içebileceğiniz ve atıştırabileceğiniz bir yer.

Sinop Cezaevi (7/10)

Tarihi Sinop Cezaevi artık sadece ziyaretçilere açık

Sinop Cezaevi Türkiye’nin en meşhur cezaevlerinden birisi. Buradan kaçan mahkum sayısı son derece az diye biliyorum. Gidince bunun ne kadar olası olduğunu anladım. Çünkü cezaevi kale ile çevrelenmiş durumda 🙂 Burada kalan birçok ünlü isim var. Sabahattin Ali aralarında en meşhuru.

Sabahattin Ali’nin Sinop Cezaevi’nde kaldığı koğuş

Ayrıca burada birçok film ve dizi de çekilmiş. Giriş 5 TL.

Sinop Kalesi (4/10)

Sinop Kalesi deniz kenarında yer alıyor. Zaten Sinop komple deniz kenarına kurulu bir il. En azından merkezi bölgeleri. Kalenin burçları dağınık. Uzaktan güzel gözükse de, yakından pek çekici gelmiyor. Kaleye çıkılabilen bir yer var. Merdivenleri son derece dik. Birçok kişiyi zorlar bu merdivenler. Ayrıca kaleye çıktığınızda bir işletme ile karşılaşıyorsunuz ki bu çok hoş gelmedi bana.

Sinop Kalesi

Teyze’nin Yeri Mantı Salonu (9/10)

Sinop’un mantısının meşhur olduğunu bilmezdim. Teyze’nin Yeri Sinop’ta son derece bilinen bir mantıcı. Klasik menüleri, yarım yoğurt-yarım cevizli mantı. Son derece lezzetli. Kesinlikle tavsiye ederim. Fiyatlar abartı değil.

Hamsilos Tabiat Parkı (7/10)

Hamsilo Tabiat Parkı, ormanlık bir bölgede yer alıyor. Deniz kenarında olmasına rağmen, denizi pek güzel değil. Genelde günübirlikçilerin gelip mangal, piknik vs.. yaptığı bir yer. Ayrıca konaklamak isteyenler için kamp imkânı sunuyorlar. Biz burada kamp attık. Kamp ücreti çadır başı 60 TL. Kamp alanı güzel. Karadeniz’de bu kadar güzel bir kamp alanı bulmayı beklemezdim. Yemek ihtiyacınızı da yine tabiat parkı içinden karşılayabiliyorsunuz.

Hamsilos Tabiat Parkı’nda kamp attığımız bölge. Az ilerisi deniz.

Gerze (3/10)

Hamsilos’ta konakladıktan sonraki gün, kahvaltı için Gerze’ye geçiyoruz. Gerze çok merak ettiğim yerlerden biri idi. Cittaslow şehirlerimizden birisi olmuştu. Fakat beklentimi karşılamadı. Hem de hiç. Pek bir şey bulamadık Gerze’de. Deniz kıyısında bir restoranda kahvaltı yapıp, yola devam ettik.

Samsun

Samsun’u es geçerek, yola devam ettik.

Ordu

Aynı şekilde Ordu’yu da es geçtik ve Giresun’a doğru yol aldık. Evet, Orta Karadeniz çabuk bitti 🙂 Ama Doğu uzun sürecek. Hem de çok.

 

Doğu Karadeniz

Giresun

Memleketim Giresun’u bu seyahatimde pek fazla gezmedim. Bayram vs.. derken, genelde rutin şeyler oldu.

İnişdibi (6/10)

İnişdibi, Giresun’un bir beldesi. Daha önce gitmemiştim. Bu seyahatimde gitme fırsatım oldu. Meşhur Freşa meyveli sodasının kaynağı burası aynı zamanda.

Freşa ve Freşa’nın kaynağı 🙂

Trabzon

Maçka (7/10)

Trabzon Maçka’da yer alan Hamsiköy

Gezimizin 2. bölümü, Trabzon ile başlıyor. İlk durak, Trabzon-Gümüşhane yolundaki Maçka. Buraya uğrama nedenimiz, öğlen yemeği yemek. Et lokantaları ve Hamsiköy sütlacı meşhurdur burada. Tercihimiz, Mollaoğlu Dinlenme Tesisi. Eti, sütlacı ayrı bir lezzetli. Fiyatlar ortalama. 2 kişi 75 TL’ye son derece güzel bir yemek mümkün. Yemek sonrası Sümela Manastırı’na doğru yol aldık. Manastır tadilat nedeni ile kapalı olsa da, yolu ve çevresi de oldukça güzel. Çok fazla turist çekiyor burası. Bazı yerlerde adım atmak bile oldukça zor.

Tadilat nedeni ile gidemediğimiz Sümela Manastırı

Yomra (5/10)

Yomra gezi planında yer almıyordu. Liseyi orada okuduğum için, yol üzerindeyken 10 dakika uğramak istedim. Yıllardır gitmediğim bu küçücük ilçe, inanılmaz derecede değişmiş. Okulumu bulmakta bile zorlandım. Okula gittiğimde bayram günü olmasına rağmen, idarecilerin ve son sınıf öğrencilerinin çalışmaya başlamış olduğunu görmek gurur verdi. Yurt, okul binası, sınıflar vs. kısa bir gezinti ve mazinin ardından, hocalarımız ile vedalaşıp ayrıldık. Her zamanki gibi benim için özel bir andı burada geçirilen zamanlar.

3 güzel sene geçirdiğim lisem, Trabzon Yomra Fen Lisesi

Artvin

Borçka Karagöl (8/10)

Trabzon sonrası gezmek istediğimiz 2 şehir kalıyor. Rize ve Artvin. Önceliği Artvin’e veriyoruz. Artvin benim çok merak ettiğim bir yer. Daha önce hiç gitmedim. Doğasının harika olduğuna dair çokça bilgiye sahibim. Bu da beni cezbediyor. Artvin merkez, diğer Karadeniz illerinin aksine deniz kenarında değil. Çokça içeriye girmek gerekiyor. Sahil yolundan (Hopa’dan) ayrıldıktan sonraki ilk ilçe Borçka. Bu aradaki yol, şu ana kadar gittiğimiz en kötü yol. Tek şeritli, bol virajlı. Borçka merkezde birkaç ihtiyacımızı giderdikten sonra, daha zorlu bir yol olan Borçka Karagöl’e doğru gitmeye başlıyoruz. Milli parka giden yol çok virajlı. Gece olduğu için çok yavaş bir şekilde ilerliyoruz. Sonunda gece 11 gibi Borçka Karagöl’e varıyoruz.

Borçka Karagöl’ün manzarası harika

Amacımız burada kamp atmak. Karagöl’ü 2 kısma ayırmışlar. Bir bölümü günübirlikçilerin. Karşı tarafı kamp atmak isteyenlerin. İşletme sahibi ile görüştükten sonra, kampımızı atıyoruz. Manzaranın farkına varamıyoruz gece. Rakım yüksek olduğu için, gece soğuk olacağını kestirmek zor değil. Zira sabaha doğru hafif bir üşüme oluyor. Çevrede yaklaşık 15-20 tane daha çadır var. Kamp yapmak için güzel bir yer. Bunu sabah kalkınca daha iyi anlıyoruz. Manzara mükemmel.

Balık sesleri ile uyanmak mümkün burada

Kahvaltımızı yanımıza aldıklarımız ile yaptıktan sonra, çevreyi geziyoruz. Göl etrafını gezmek yaklaşık yarım saati alıyor. Aslında burada 2. bir göl daha var. Oraya giden pek yok. Çevresi de gezmeye pek müsait değil.

Karagöl’ün hemen yanındaki gölden bir kare

Asıl göl çevresine günübirlikçiler sıklıkla geliyor. Restoran, kafe, mesire alanı vs. son derece güzel bir yerleşime sahip. Vakit geçirmek için Borçka Karagöl tercih edilecek noktalardan birisi. Göl etrafındaki gezimizin ardından toparlanıp, yola koyuluyoruz. Kamp ücreti sanırım 20 TL gibi bir şey.

Borçka Karagöl keyif için ideal bir yer 🙂

Maçahel (9/10)

Ve tüm gezimin en heyecanla beklenen kısmı: Maçahel. Öncelikle Maçahel mi, Macahel mi tam emin değilim. Birçok kaynakta Macahel yazıyor. Oranın yerlilerine sorduğumda, Maçahel dediler. Yerli insanlara güvenip, Maçahel olarak devam edeceğim. Maçahel Borçka ilçesi sınırlarında. Anlamı, el-bilek. Maçahel aslında bir bölgenin ismi. Vadi de denebilir. Burada toplam 6 köy var. Hepsinin bulunduğu bölgeye Maçahel deniyor. Aslında 18 köy var bu bölgede. Ama 12 tanesi Gürcistan sınırında yer aldığı için, Türkiye’deki bölümü 6 köyden oluşuyor. Türkiye’deki merkez köy, Camili. İlk olarak buraya ulaşılıyor. Rakım 600 civarında. Buraya giden yol güzel. Fakat yol uzun ve bir ara rakım 1500 metreye kadar çıkıyor. Bu geçit, kış aylarında ulaşımı aksatıyor. Bölgeye giden tek yol var. Diğer taraf Gürcistan’a baktığı için, kış aylarından yolun kapanması, ulaşımın olmaması anlamına geliyor. Burada özel bir protokol ile Gürcistan’a geçilebiliyormuş. Ancak bu hastalık vs. gibi durumlarda uygulanıyor ve zaman alabiliyormuş. Kısacası Maçahel’de kış gerçekten çok zor.

Maçahel Vadisi’ne giden bir geçit burası. Rakım 1500 civarı. Kış şartları burada oldukça zor.

Maçahel ile ilgili anlatılacak çok şey var. Burası UNESCO tarafından tescil edilen Türkiye’nin tek bio-reserv bölgesi. Sadece bu bölgede yetişen yüzlerce çeşit bitki var. TEMA bu bölgeye özel önem gösteriyor. Senelerdir buraya yatırım yapıyor TEMA. Maçahel’i yaşatmaya çalışıyor ki başarılı da olmuş bunda. Köyde laboratuvar bile var, o kadar söyleyeyim. Bölge halkı Maçahel’i koruma ve yaşatma konusunda son derece bilinçli. 90’lı yıllarda, 6 hanelik bir mahallede toplam 26 üniversite mezununun yaşaması ile Avrupa rekoru kırmış bir yer burası. Maçahel’i görüp umutlanmamak elde değil.

Arılar oldukça uysal. Hiçbirisi sokmaya yeltenmedi bile 🙂

Arıcılık ise, sadece bu bölgede yetişen saf kafkas arıları ile yapılıyor. Arıcılık ile geçinen Mehmet Kurban’dan arıcılık ile ilgili birçok konuda bilgi aldık. Kendisi lisans eğitiminin ardından, arıcılık ile ilgili eğitimler almış ve Maçahel’e geri dönmüş. Uzun süredir bu işi yapıyor. Gelen misafirlerine arıları, kovanları ve bölge hakkında bilgiler veriyor. Kendisinden baya bir bal aldık. İnanılmaz güzel bir bal üretiliyor burada. Yaklaşık 20 yıldır o lezzette bal yememiştim. Olur da Maçahel’e yolunuz düşer ise, kendisi ile mutlaka görüşün derim. Ayrıca bal satın almak için de irtibata geçilebilir. Kargo ile gönderiyor. İrtibat için, Mehmet KURBAN: 0534 762 38 78

Kendisinden bolca bal aldığımız Mehmet Kurban, arıcılık konusunda oldukça donanımlı. Maçahel’de ziyaret edilmesi gereken insanlardan birisi.

Maçahel’in tüm köyleri: Camili, Düzenli, Efeler, Kayalar, Maral, Uğur.

Maral Şelalesi (7/10)

Camili köyü ziyaretimizden sonra, çevre köylerden Maral’a geçiyoruz. Maral Şelalesi buranın en meşhur yerlerinden. Gelmişken uğramak istedik. Camili-Maral arası yol biraz bozuk. Hafifte yağmurun yağması ile zaman zaman zorlandık. Şelaleye ulaşmak pek kolay değil. İnmesi, gitmesi zorlu. Ancak ulaşılan yer son derece güzel. Maral Şelalesi gördüğüm en iyi şelale.

Gördüğüm en etkileyici şelale, Maral Şelalesi

Camili Köyü (8/10)

Gece konaklamak için tercihimiz, Maçahel’in merkez köyü olan Camili’deki Tema Konuk Evi. Konuk evinin işletmecileri, köylüler. Yemekler yöresel. Odalar rahat. Gece hava pek fazla soğuk olmadı. Konaklama ücreti ise yüksek: 120 TL. Benzer birkaç otel daha var. Hepsinin fiyatı aşağı yukarı aynı.

Maçahel’in merkez köyü olan Camili. Az ilerisi Gürcistan.

Borçka Merkez (7/10)

Maçahel’in ardından Borçka merkeze indik. Buradaki öğlen yemeğini Borçka-Hopa yolu üzerinde yer alan Mavi Ay Alabalık Tesisleri’nde yedik. Balıklar iyiydi de, muhlama ve mısır ekmeği muhteşemdi. Eğer bu civarlarda yemek yeme düşünceniz var ise, burasını kesinlikle tavsiye ederim. Bunun dışında, Borçka Merkez küçücük bir yer. Nehir etrafına kurulan yapısı ile, bir Avrupa kentini andırıyor.

Atatepe (6/10)

Dünya’nın en büyük Atatürk büstü burada yer alıyor. 22 metre yüksekliğinde.

Borçka’dan sonra Artvin Merkez’e geçiyoruz. Artvin gördüğüm en ilginç şehir merkezine sahip. Dağın yamacına kurulmuş bir şehirden bahsediyoruz. Atatepe, Dünya’nın en büyük Atatürk büstünün bulunduğu yer. Tam 22 metre yüksekliğinde devasa bir heykel. Tüm şehri tepeden görüyor. Artvin’e gelmişken uğranması gereken yerlerden.

Büstün büyüklüğünü gösterebilmek için biraz daha uzaktan fotoğraflamak istedik.

Cehennem Deresi Kanyonu (4/10)

Tüm Artvin içerisinde gittiğimiz en gereksiz yerdi burası. Ardanuç yolu üzerinde yer alan Cehennem Deresi Kanyonu, pek keyifli bir yer değil. Gitmeye değmezmiş, bunu gördük.

Cehennem Deresi Kanyonu beklentileri karşılamayan yerlerden.

Şavşat Karagöl (7/10)

Artvin’den 2 adet Karagöl var. Teki Borçka’da, diğeri Şavşat’ta. Şavşat Karagöl’e giden yol Borçka’dakinden daha zorlu. Yollar gittikçe kötüleşiyor aslında. Buradaki Karagöl’e akşam saatlerinde ulaşıyoruz. Amacımız geceyi burada kamp atarak geçirmek. Bizim gibi kamp atan 5-10 çadır var. Havanın hafif soğuk olmasından dolayı, kamp ateşi yakıyoruz. Gece çok zorlu geçmese de, sabah yağmurla uyanmak biraz keyfimizi kaçırıyor. Zira yağmurda çadır toplamak oldukça zor. Ve Karagöl’ü gezmek için sabahı beklerken, yağmur nedeni ile çevreyi pek fazla gezemiyoruz. Borçka kadar güzel değil ama. Çadır ücreti 25 TL burada.

Yağmurdan dolayı gölü ve çevresini pek fazla fotoğraflayamadık.

Şavşat Evi (8/10)

Şavşat Karagöl’den sonra artık Rize tarafına geçmek üzere yola çıkıyoruz. 3 gün Artvin için yeterli olmasa da 2 günde Rize’de kalıp, rotayı tamamlamak istiyoruz. Kahvaltı için yol üzerinde yer alan Şavşat Evi’ne gidiyoruz. Burası geleneksel çizgide son derece güzel dizayn edilmiş. Kahvaltı menüsü zengin ve lezzetli. Özellikle peynir eritmesi mükemmel. Sırf bunun için bile gelinebilir buraya. Fiyatlar makul. 2 kişi toplam 43 TL.

Şavşat Evi’nin en güzel köşesi burası 🙂

Rize

Yukarı Kavrun Yaylası (7/10)

Artvin’i Şavşat ile sonlandırdıktan sonra, Rize tarafına doğru uzun bir yol kat ediyoruz. Şavşat-Artvin yolunun son derece tehlikeli olduğunu belirtmek istiyorum bu noktada. Sürekli bir taş düşme ve heyelan riski var. Biz bu yolu kullanırken yağmur yağdığı için, yola sürekli taş düşüyordu. Bir taşın arabanın üzerine düşmesinden, sol şeritte giderek kurtulmuştum. Şanslıydık. Bizim kadar şanslı olmayanlar vardı maalesef.

Yukarı Kavrun Yaylası

Rize’de ilk hedefimiz Yukarı Kavrun Yaylası. Buraya ulaşmak için sırası ile, Ardeşen, Çamlıhemşin, Ayder Yaylası’nı geçmek gerekiyor. Ayder Yaylası bölgesi milli park olduğu için, giriş ücreti var 4.5 TL. Ayder son yılların turizm merkezlerinden olduğu için, burası aşırı derecede kalabalık. Burada hiç beklemeden, asıl güzelliklerin olduğu yaylalara doğru yol alıyoruz. Yukarı Kavrun Yaylası için patika yola saptıktan sonra toplam 10 km. kadar bir yolumuz var. Fakat yollar o kadar kötü ki, bu 10 km’yi 1 saatte ancak gidebildik. Her arabanın harcı değil bu yolu gitmek. 4 çeker olmadan çok zorlanılıyor. Buna dikkat etmek lazım. Yaylaya doğru çıkarken, sıcaklık 20’lerden, 5’e kadar düştü. Gittiğimizde akşam saatleri idi. Konaklamayı buradaki Kaçkar Kavrun Dağ Evleri’nde yapıyoruz. Zaten burada çadır atmak delilik gibi bir şey olurdu. Bizim gittiğimiz gün, yılın ilk karı yağmıştı. Kaçkar’ın zirvesinde halen karlar görülüyordu.

Kaçkar’ın zirvesi yılın ilk karı ile beyaza bürünmüş vaziyette.

Akşam yemeğinde yine muhlamaya ve mısır ekmeğine doyduk. Konaklamak için gittiğimiz odamızda kalorifer yanıyordu. Eylül’ün ilk günleri olmasına rağmen, kalorifersiz durulamazdı. Gece eksi dereceleri gördük burada. Konaklama ücreti 90 TL idi.

Sabah kahvaltı sonrası etrafı gezdik. Havanın da ısınması ile, güzel bir yürüyüş yaptık. Çok fazla ev olan bir yayla burası. Yaylanın ortasından geçen nehir ayrı bir güzellik katıyor Yukarı Kavrun’a.

Yukarı Kavrun’a ayrı bir güzellik katıyor bu nehir.

Ayder Yaylası (4/10)

Kavrun sonrası gitmek istediğimiz yayla, Pokut. Bunun için çıktığımız yolu inmeli ve dağın diğer tarafından tekrar çıkmalıyız. Mecburi istikamet Ayder Yaylası’nda kısa bir mola verdik. Burası turistlere hizmet eden kocaman bir işletmeler bütünü olmuş. Hiç ama hiç keyifli değil. Yaylada İstanbul gibi bir sıkışıklık görmek çok doğru gelmiyor bana 🙂

Ayder Yaylası civarından bir kare

Zil Kale (6/10)

Çamlıhemşin’e uğradıktan sonra, son durağımız Pokut’a gitmeden önce Zil Kale’ye uğruyoruz. Zil Kale’ye giden yol güzel. Buraya da çok fazla gelen var. Bu yolun devamında daha bir sürü güzel yayla ve şelale var. Bir nevi mecburi istikamet. Giriş ücreti 3 TL. Kale Fırtına deresinden yaklaşık 75 metre yükseklikte kurulmuş. Kalenin bulunduğu yer oldukça güzel bir manzaraya sahip.

Zil Kale yapıldığı yer itibari ile muazzam bir konuma sahip. Burada yaşayan, manzaraya doyar 🙂

Pokut Yaylası (8/10)

Pokut Yaylası

Pokut, bulut denizinin izlenebildiği en güzel yerlerden birisi olması ile rotama eklediğim bir yerdi. Gitmeden önce buranın yolunun Kavrun’dan daha kötü olduğu duyumunu almıştık. İlk etapta iyi olsa da sonrasında gittikçe kötüleşti. Toplamda 11 km’lik yayla yolu, 1.5 saatte ancak alabildik. 4 çeker olmadan bu yola girişmek, biraz delilik. Yaylaya günübirlik seferler düzenleyen tur minibüsleri tercih edilebilir. Buranın yolunun yapılmaması konusunda Yaylalıların anlamsız bir direnişi var. Tamam, bu işten iyi para kazanıyor olabilirsin. Ama orada yaşarken başına gelebilecek kötü bir şeyde de kullanacağın yol, aynı yol. Seni de zor durumda bırakabilir. Pokut konusunda en büyük serzeniş, yolunun kötü olması yönünde ki bu konuda da son derece haklılar.

Pokut’a gelebilen araçlar. Bizim aracımız çevrede kahraman araç olarak lanse edildi. Hangisi olduğunu tahmin etmek zor değil 🙂

Pokut yaylasında çadır kurmaya izin vermiyorlar. Buradaki konaklamamızı, Pokut Doğa Konuk Evi’nde yapıyoruz. Konaklama ücreti gecelik 160 TL. Oldukça yüksek bir ücret. Konuk Evi, Pokut’un en güzel yerinde. O manzara fotoğrafları hep buradan çekiliyor. Gittiğimizde birçok günübirlik ziyaretçi vardı. Konuk evi gün içinde kafe hizmeti veriyor burada. Akşamları ise konaklama.

Konaklamamızı yaptığımız Pokut Doğa Konuk Evi’nden manzaramız

Konuk evine yerleştikten sonra, etrafı geziyoruz. Yayla havası gayet güzel burada. Yakın mesafede Sal Yaylası var. Orası da oldukça güzel bir yayla. Bir süre yürüyüş yaptıktan sonra, konuk evine geri dönüyoruz. Gün batımı da çok güzel burada.

Sal Yaylası üzerindeki gün batımı manzarası

Bulut denizi görme hayallerimiz devam ederken, Türkiye’nin en çok ziyaret edilen 3. seyahat blogu olan Bir Hayalin Peşinde blogunun sahibi Deniz Pehlivan ile karşılaşıyoruz. Akşam yemeği sonrası burada konaklayanlar ile çok güzel bir sohbet yapıyoruz. Herkesin aklında aynı soru: Acaba bulut denizi olacak mı? Sabaha karşı 1’er saat aralıklar ile uyanıp gözlemledim. Olmadı 🙁

Doğayı ve hayvanları severiz 🙂

Sabah kahvaltı sonrası konuk evinden ayrılıyor ve geri dönüş yoluna koyuluyoruz. Pokut Yayla yolunu inmek yine zorlu. 10 dakikada sıcaklığın 10 derece birden düşebildiğine şahit olduğumuz, ormanlar ile kaplı yollardan gidiyoruz. 1.5 saatte ancak inebiliyoruz. Sonra tüm Karadeniz’i kat ederek İstanbul’a ulaşıyoruz.

Pokut’un zirvesi. Buraya ulaşmak için aşılan dağlar ve en uçta görünen Karadeniz. Hepsini görmek mümkün. Rakım 2000’in üzerinde.

Özet

Özet geçmek gerekir ise. Yeşile doyduk. Ziyadesiyle hem de. Çok güzel yemekler yedik. Maçahel’e hayran kaldık, tekrar gitmek üzere hafızamıza kazıdık. Gökçekale Plajı’nı keşfettik. Gökgöl Mağarası’na şaşırdık. Batı Karadeniz’de çok fazla gizli nokta olduğunu gördük. Doğu Karadeniz’de ulaşımın zor ve tehlikeli olduğunu gördük. Kampçılığın gün geçtikçe geliştiğini ve kamp atılacak yerlerin arttığını gördük. Doğu Karadeniz turizminin Ayder etrafında döndüğünü, çevreyi ve yöre insanını düşünmeden yapıldığına şahit olduk. Artvin’in Türkiye’de uzun süreler gezilebilecek ender şehirlerden olduğunu gözlemledik. Ve her anından keyif aldık bu gezinin 🙂

Bu uzun yazıyı okudu iseniz, çok teşekkür ediyorum. Karadeniz’i gezmeyi herkese tavsiye ediyorum. Olur da aklınıza takılan bir şey olur. Bana her zaman ulaşabilirsiniz. Keyifli günler 🙂

 


4 Cevap “Karadeniz Turu”

  1. Engin Sönmez dedi ki:

    Sevgili gezgin, gezip görmen yetmemiş, birde emek verip bu kadar güzel yazıya dökmüşsün. Gerçek bir rehber olmuş. Müsaden olursa bende nacizane fikirlerimi belirtmek ve sorularımı sormak istiyorum.
    Kastamonu da etli ekmek oldukça meşhur, özellikle daday diye bir ilçesi var etli ekmekte bayağı başarılılar. Yine senin de söylediğin gibi yollar deni seviyesinden o kadar yüksek ki, uçurumda kalıyor deniz. Hatta adını hatırlamadım, bir koydan diğer koya geçmek için bazı kesimlerde o yüksek virajlı yolları almaktansa kayıklar kullanılıyordu.Etli ekmek yemediniz mi?
    Amasra da canlı balık diye bir balık restaurantı var ama balığı değil bilmem kaç çeşit bitkisiyle yaptıkları ve son derece hoş şekilde servis ettikleri salatalarını denemiş olmanı isterdim.
    Bİr yerde kamp ateşi yakmak zorunda kaldık demissiniz, kam ateşi etraftan topladıklarınızla mı yaktınız yoksa o konuda da hazırlık mı gittiniz yoksa kamping alanında ücret karışılığı satılan odunlardan falan mı yaptınız bunu merak ediyorum.
    Yine çakır konusunda devam edersek merak ettiğim bir husus da pokutta çadır atmanıza izin vermeyen kim oldu? Allahın çayırında çadır kursanız kim ne diyecekti yani yol kenarında bi ormanlık alanda, yoksa yabani hayvanlardan çekindiğiniz güvenlik içi mi kuramadınız, izin vermeyen kim oldu yani ?
    Zil kaleden fotograf güzel olmuş lakin bir de kaleden vadiyi gösteren fotograf koysaydınız daha cezbedici olabilirdi çünkü gerçekten kaleden o vadi, o bakir hiç bir yapının olmadığı vadi gerçekten benim de çok hoşuma gitti. Bir de zil kaleye giderken yoldaki taş köprüler de bende blogda yer almayı hakedecek kadar güzel.
    Bu kadar güzel yerler görmüşssünüz, birde zil kaleden gito yoluna giderken yolan 4 km saparak palovit şelalesine gidiyor, gitseydin yazıda bahsettiğin çok beğendiğin şelale ile ilgili kıyaslamanı isteyecektim.

  2. tanerkandemir dedi ki:

    Sevgili okur,

    Öncelikle bu uzun yazıyı okuduğunuz için teşekkürlerimi iletiyorum.

    Sorularınızın cevabına gelince:
    Kastamonu’da etli ekmek yedik.
    Amasra’da bahsettiğiniz salatadan yedik. Hatta orayı siz tavsiye etmiştiniz 🙂 Oradaki tatlıyı beğenmedik. Salatası güzeldi.
    Kamp ateşi için etraftaki çalı-çırpıdan topladık. Hazırlıklı gitmemiştik. Ama gitsek iyi olurmuş. Çünkü topladıklarımız hep yaştı ve çok zor yaktık. Kısa sürede söndü ateşimiz.
    Çadır için köylüler tabela asmışlar. Bunun dışında, çadır kurmak istediğinizde köylüler müdahale ediyor. Arazimiz vs.. diyorlar. Üst kısımlarda kurulabilir. Ama orada da hayvan ayak izleri gördük. Büyük olanından. Ve de etrafı açık olduğu için, rüzgar, soğuk gibi etkenler var. Kısacası imkansız gibi bir şey Pokut’ta çadır kurmak.
    Zil Kale çok kalabalık olduğu için istediğimiz kadar güzel fotoğraf çekemedik maalesef. Zil Kale yolundaki köprülerde güzeldi. Haklısınız.
    Palovit ve Gito için zaman kalmadı maalesef. Özellikle Gito’ya gitmeyi çok istiyordum. Sonraki sefer Gito’ya birlikte giderken Palovit’e de uğrarız, belli mi olur 😉

  3. Hüseyin dedi ki:

    Güncel, pratik ve bilgilendirici bir gezi yazısı olmuş. Teşekkürler 🙂

  4. Şadi Dağlı dedi ki:

    Çok güzel bir tanıtım, tebrikler. Elinize sağlık.

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Top
Taner Kandemir Blog Sayfası | 2024