“Tatil sanat eseri gibi olmalı, eşsiz ve özgür…”
Kayaköy Sanat Kampı‘nın giriş cümlesi bu. Çıkarken de bunun ne kadar doğru olduğunu hissediyorsunuz.
Kayaköy, Fethiye yakınlarında bir köy. Seneler önce Mutlu ile Oğuz köylerine sanat kampı kuruyorlar ve alternatif bir tatil imkanı sunuyorlar insanlara.
Bu seneki tatilimin 1 haftasını burada geçirdim. İsmini ilk duyduğum andan itibaren, çekiciliğini hissettim buranın. “Nasıl olur ki acaba?” soruları ile gittiğim tatilden, “İyi ki gitmişim, süper oldu” cevabını vererek dönüyorum.
Kamp, adından da anlaşılacağı üzere bir Sanat Kampı. Çeşitli atölyeler kuruluyor. Benim gittiğim dönemde; fotoğraf, drama, defter yapımı, dans, masaj, heykel yapımı, ritim, makrome, ahşap oyma gibi atölyeler vardı. Dönem dönem değişebiliyor atölyeler.
Kamptaki program ise genel olarak şu şekilde. 9 gibi kahvaltı başlıyor. Öncesinde Qigong ve yogaya katılmak mümkün. Ya da etrafta aylak aylakda dolaşılabilir, kitap okunabilir, koşuya gidilebilir. Kahvaltı sonrası 11 gibi atölyeler başlıyor. Öğlen yemeğine kadar 2-2.5 saat kadar herkes atölyesinde eğitmenleri ile çalışıyor. Atölyeler, pek kolay geçmiyor. Öğle yemeğinde bir çok kişi yorgun bir şekilde oturuyor masalara 🙂 Yemek sonrasında, 3-4 gibi yürüyüş programı var. Kayaköy, deniz kıyısından içeride ve yüksekte kalıyor. Denize ulaşmak için, genelde 1-1.5 saatlik yürüyüşler yapmak gerekiyor. Çok uzun yürüyüşlerde belli bir yere kadar araba ile gidiliyor ama o da bir yere kadar 🙂 Sonrasında, müthiş manzaranın içinden ve nefis kokular eşliğinde denize ulaşıyorsunuz. O kadar yürüyüşün ödülü, Ege’nin muhteşem suları. Deniz sonrası, 7-8 gibi tekrar kamp alanına dönülüyor. Sonrasında akşam yemeği. Yemek sonrası da her akşam için bir program var mutlaka. Film gösterimi, parti, müzik, gezi vs..
Tüm bunları yaptıktan sonra, uyumak o kadar huzurlu oluyor ki..
Pek fazla boş vakit kalmasa da, kalan vakitlerde basket, masa tenisi oynamak da mümkün. Tavla, iskambil oynanabilir. Ya da havuza girmek. Ben kaldığım süre içinde, havuza atılanlar dışında kimsenin girdiğini görmedim 🙂 Ya da şezlonglarda uzanmak, hamakta kitap okumak vs.. Tamamı ile kendimizin belirlediği bir tatil. Atölyelere, gezilere de katılma zorunluluğu yok. Ancak katılmayan çok şey kaçırıyor.
Kampın en güzel yanı, kesinlikle sohbetlerdi. Çalışanlar ve tatile gelenler, herkes son derece samimi, herkes içten, mütevazı. Yaş, cinsiyet, ırk, meslek gözetmeksizin herkes bir anda kaynaşıyor. Yemekler ve geceler bu yüzden genelde çok uzun sürdü 🙂 Katılımcılar genel olarak 20-35 yaş aralığında. Çift olarak gelenler olduğu gibi, çocukları ile gelenler ve tek olarak gelenlerin de sayısı oldukça fazla. “Tek katılsam nasıl olur ki?” sorusu ile gelenler, eminim ki hiç sıkılmadılar. Daha ilk günden itibaren, yıllardır arkadaşmışız gibi ortam oluştu kampta. Sadece Türkiye’den değil, yurtdışından da katılımcılarımız vardı. Fransa, Dubai, İngiltere, Almanya, Rusya, Ekvador vs. Bir de otostop ile gelenler vardı. Ayrıca gönüllü olarak kampta yer alanları ve eğitmenleri de unutmamak gerek.
Konaklama olarak çeşitli seçenekler var. Taş odalar, normal odalar, çardak ya da çadır. Bütçeye/isteğe göre, herhangi biri tercih edilebilir.
Yemekler. Yemekler enfesti. Kullanılan malzemeler, bahçede yetişiyor zaten, her şey doğal. Akşam yemeklerinde, balık ızgara, tavuk ızgara, köfte, zeytinyağlı vs.. oldu genelde. Son gün çıkan yemek ise, herkese parmaklarını yedirtti adeta. Masaya gelenler, tabakları sonuna kadar dolu bir şekilde oturdular 🙂 Bunların dışında, istediğin zaman muftağa girip yemek yapabiliyorsun. Bahçedeki sebze meyveleri kullanmak mümkün. Çay, kahve, su, türk kahvesi sınırsız. 24 saat boyunca dilediğin zaman kullanabilirsin. Ayrıca barda sürekli açık.
Kamptaki son gece, yapılan atölye çalışmaları sergileniyor. Fotoğrafçıların çalışmaları gösteriliyor. Ardından drama var. Dramaya gidenler, kamp temalı çok güzel bir doğaçlama oynadılar. Videosu elime geçer geçmez tekrar tekrar izlemek istiyorum 🙂 Diğer çalışmalar da sergileniyor. Ardından barda veda partisi var. Sonrasında gece mutfakta sohbet eşliğinde devam ediyor.
Müzik. Söylemeden geçmek olmaz. Kampta sürekli müzik çalıyor. Genelde reggae türünde ve Bob Marley çalıyor. Günün saatlerine göre değişiyor çalan türler. Müzikler kesinlikle çok başarılı ve insanı harekete geçiriyor ister istemez. Araba yolculuklarında sürekli müzik dinledikten sonra, müziksiz bir yolculuk çok sıkıcı geliyor.
Geziler. Gezilen yerler arasında; Darboğaz, Gemiler Koyu, Saint Nicholas Adası, Ölüdeniz, Soğuksu, Kelebekler Vadisi, Mavi Mağara gibi yerler var. Saint Nicholas Adası’nda güneşin batımını izleyebiliyorsunuz. Kelebekler Vadisi’nde şelalenin altında, kelebek sesleri ile ıslanmak mümkün. Ve Soğuksu gerçekten çok soğuk 🙂
Ayakkabı çok önemli. Gezilen yerler için genelde sağlam bir spor ayakkabısına ihtiyaç var. Ya da iyi bir sandalete. Parmak arası giyenler zorlanıyor. Ayrıca şapka, güneş gözlüğü, ufak bir çanta da olmazsa olmazlardan.
Alternatif olarak, kamp programı dışında da scuba diving, horse riding vs.. yapmak da mümkün. Bu konuda kamptakiler son derece yardımcı oluyorlar.
Kamp alanında kedi, köpek, horoz, tavuk vs.. gibi hayvanlar var. Bunların dışında, çekirge, kertenkele, kurbağa gibi davetsiz misafirler de her an karşınıza çıkabilir 🙂
Çok fazla fotoğraf çektik. Müthiş manzaralarda, başarılı çalışmalarımız oldu ama henüz fotoğraflar elime geçmedi 🙂 Fotoğraflar geldikçe, eklemeyi düşünüyorum buraya.
Kayaköy Sanat Kampı, alternatif bir tatil olarak değerlendirilebilir. Fiziksel olarak yorulduğunuz ama zihinsel olarak süper zaman geçirebileceğiniz bir yer orası. Orada geçirdiğim 1 hafta, sanırım hayatımın en güzel haftalarından birisiydi. Bundan sonra her sene en az 1 haftamı Kayaköy’de geçirmek istiyorum.
Haydi arkadaşlar, Kayaköy Sanat Kamp’ına! 🙂
Geçmiş yıllardaki Sanat Kampı fotoğraflarımı da şuraya ekleyeyim. Muhtemelen birçok kişi yetkisiz erişimden dolayı göremeyecek ama, olsun. Dursun bir köşede 🙂
Bir Cevap Yazın