Oscar Wilde, sevdiğim bir yazardır. Bir çok yerde sözlerini duymuştum.
Dorian Gray’in Portresi, İrlandalı yazarın ilk ve tek romanı. Okumaya başlamamla, bitirmem arasında çok kısa bir süre geçti. Kitap son derece sürükleyici. Her bölüm biterken, bir sonraki bölüme başlamak için içinizde büyük bir merak uyandırıyor. Hele son bölüm, son paragraf ve son cümle var ki, insanın ağzını açık bırakıyor. Yazının buradan sonraki bölümü, kitap ile ilgili bilgi içerebilir. Okumayı düşünenler dikkat!.
Roman 1890 yılında yazılmış. Bir söylentiye göre, Oscar Wilde’a “roman yazamazsın” demelerinin üzerine, 2 gün içinde yazmış. Bu sebeptendir ki, kitapta kendisinden de çokça örnek var. Dorian Gray’i betimlerken, bu göze çarpıyor sıklıkla.
Ana karakterimiz Dorian Gray olmasına rağmen, Lord Henry Wotton (Harry) de çok önemli bir karakter. Hikaye kısaca şöyle:
Basil Hallward, Londra’nın ünlü ressamlarındandır. Bir gün Dorian Gray ile tanışıyor ve çok etkileniyor. En güzel çalışmalarında hep Dorian Gray’den esinleniyor. Basil, Dorian ve Harry yine bir gün bir aradalar. Basil, Gray’in bir portresini yapıyor. Dorian Gray portreyi çok sevmesine rağmen, her zaman portredeki gibi genç kalamayacağından dolayı kendini üzgün hissediyor. “Keşke” diyor, “ben hep genç kalsam da portredeki resim yaşlansa“ diyor. Ve bu gerçek oluyor. Aradan yıllar geçiyor. Dorian Gray yaptığı her kötülükten sonra, portredeki kendisinin değiştiğini gözlemliyor. Portreyi kimseye gösteremiyor ve evin ücra bir köşesine saklıyor. Bu arada, genç kalan yüzü insanları şaşırtıyor. Hatta bir keresinde kendisini ölümden kurtarıyor. Ancak bundan rahatsız olan Dorian, ne yapması gerektiğine sonunda karar veriyor. Sonsuz güzellik için ruhunu sattığı portreyi yok etmeli. Eğer o portreyi yok ederse, ruhuna kavuşabileceğini düşünüyor. Ve bıçağı saplıyor portredeki yaşlanan, çirkinleşen ve kendi yaptığı kötülükleri yüzünde barındıran kendisine.
Son sahneyi en iyi bu resim anlatıyor sanırım.
Kitabın İngilizce versiyonu, doriangray.net adresinden okunabilir.
Çokça altı çizilesi bölüm var kitapta. Benim en sevdiklerim ise şunlar oldu:
- “Bilmek ölümcül olabilir. İnsanı asıl büyüleyen belirsizliktir. Sis her şeyi güzelleştirir.”
- “Başkalarının onları alacağından korkmasak, kaldırıp atacağımız çok şey vardır.”
- “Hiç kimse, yemekten sonra üzerinde konuşamayacağı bir şey yapmamalı.”
- “Eğer bir adam yaşama sanatsal açıdan bakarsa, beyni kalbine dönüşür.”
- “İnsanı büyüleyen iki tür insan vardır: Her şeyi bilenler ve hiçbir şey bilmeyenler.”
- “Başkaları için iyi düşünmek istemi, kendi başımıza bir şey gelir korkusundandır. İyimserliğin temelinde, basit ürkme duygusu yatar.”
- “Bir erkek, onu sevmediği sürece her kadınla mutlu olabilir.”
- “Günümüzde insanlar her şeyin fiyatını biliyorlar, ancak değerini bilmiyorlar.”
“İnsanın kendi yaşamının seyricisi olması,hayatın acılarından kaçmasıdır” kitabın en güzel cümlelerinden biri.Kitapla ilgili farklı bir kaynağı da incelemk isteyenler için :http://www.yorumhane.org/2012/08/oscar-wilde-dorian-grayin-portresi.html
Bir şey sorabilir miyim. Oldukça önemli benim için; bu kitap realizm eseri midir? Oscar wilde kimine göre realist kimine göre değil çünkü. Bir an önce dönerseniz sevnirim.
Bu sorunun cevabı bakış açısına göre değişir ve net bir cevabı yoktur. Bence realizm eseri değildir. Oscar Wilde da realist değildir..